Elâlem

  • Anasayfa
  • Derdimiz
  • Melis
  • Mehmetcan
  • Romina
  • Eran
  • Sedef
  • İletişim
  • Anasayfa
  • Derdimiz
  • Melis
  • Mehmetcan
  • Romina
  • Eran
  • Sedef
  • İletişim

Romina Markarian

En zor karar: Kalıp mücadeleye devam mı etmeli ? Yoksa, gidip mücadeleyi dışardan mı izlemeli?

1/22/2017

0 Comments

 
Picture
​Başlıktan anlaşılacağı üzere kafam hayli karışık. Yalnız olmadığımı biliyorum ama yaşadığım bu ikilemden dolayı suçluluk duymuyor da değilim. Olup biten her şey terazinin bir kefesinde; alışkanlıklarım ve bu topraklara bağlılığım diğerinde. Biri diğerine galip gelemiyor. Dengedeler ama öyle bir denge ki sanki bir tanesinin üstüne incecik bir kuş tüyü düşse, işte o an denge bozulacak. Ama ve fakat o kuş tüyü düşmüyor ve bu denge bozulmuyor, kararsızlık da tam bu noktada başlıyor. Şu kefelerde neler var kısaca anlatayım size.

Kefe #1: Neden gitmek istiyorum?
           Terörden, terörün önüne geçilememesinden yoruldum. Reina saldırganı yakalandı, seviniyoruz ama bu insan bir yıldır  bu ülkede elini kolunu sallayarak gezmeyi başarmış ve ben bunun sorgulanmamasını anlayamıyorum. Sokakta kendimi güvende hissederek yürüyemiyorum. Metroda insanların bedenlerinin kalınlığı kafalarıyla doğru orantılı mı diye inceliyor, değilse de o montun içinde bir şey mi var diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ev-okul arası yolumun üstünde olan Taksim Meydanı’ndan koşar adım ve ürkerek geçiyorum. Hem de her seferinde. Beşiktaş’taki patlamada kaybettiğim sınıf arkadaşımın boş sırası ve olaydan birkaç dakika sonra o stadın önünden geçecek olan annem ve babamı kaybetmeye bu kadar yakın olduğum düşüncesi bana acı veriyor. Daha öncesinde düzensiz yaşanan patlamalar herkes gibi beni de karamsarlığa sürüklemişti ama Beşiktaş patlamasından sonra işler biraz daha değişti, annemi arayıp telefonu açmasını beklediğim o süre...  Tarifi zor bir his.
Devletin genel politikasının suçun oluşmasına engel teşkil edecek şekilde değil, suç işlendikten sonra icabına bakarız yaklaşımı ile yürütmesini kabul edemiyorum. Ancak asıl sorun, insanların benimkine benzer memnuniyetsizliklerini ve fikirlerini ortaya koymaktan çekindiği bir ortamda olmaktan ve buna alışma korkumdan kaynaklanıyor. Birebir tanıdığım insanlardan dinlediğim “Geçen bizim komşu da şu tweetinden ötürü evden alındı…” cümleleri hiç de azımsanacak sayıda değil. Kötü şeyler her yerde, her zaman oluyor ama asıl tabloyu bu olayların sorumluluğunu üstlenenlerin tutumu ve halktan göstermelerini bekledikleri tepki belirliyor. Ben ne sergilenen, ne de sergilenmesi beklenen tutumdan memnun değilim. Sorumluluklarından her seferinde sıyrılmayı başaran o ‘büyük adamların’ işe yaramaz lanetlemeleri ve benden bekledikleri gibi duyguları bastırıp hiç mi hiç korkmama hali bana iyi gelmiyor. Yaşaman gereken o duyguyu, yaşaman gereken yer ve zamanda yaşayamamak ruh halimiz için pek de sağlıklı bir durum değil bence.
Nur topu gibi bir anayasa teklifimizin olduğu kısma gelecek olursak, burada da durumlar pek iç açıcı değil. Mecliste vekillerin birbirlerine uyguladığı fiziksel ve psikolojik şiddet içinde yaşadığımız topluma tutulan bir aynadan farksız. Ortada bir baskı var, bir dayatma var. Rahat konuşamıyorum, rahat yazamıyorum, “Şu fikrini de kendine sakla, Romina.” diyorum ve en çok da buna üzülüyorum.
“Kendim olamadığım bir Türkiye’de, tedirginlikten uzak bir şekilde yürüyemediğim canım İstanbul sokakları neden vazgeçilebilir olmasın?” fikri kafamda dolanıp duruyor.

Kefe #2: Neden kalmak istiyorum?
Bu kısımda sıralayacaklarım bir önceki bölüme göre kısa olsa da yoğunluğu tarifsiz. Bu topraklarda büyüttüğüm hayallerimi sırtıma alıp gitmek zor çünkü büyük bir çoğunluğunu burada yaşanacak şekilde kurgulamışım ve gidersem, onları bırakmak zorundayım. Bunu yapabilecek olma ihtimali bile beni tedirgin ve savunmasız hissettiriyor. Evim, dilim, eşim dostum herkes burada. En tanıdık gökyüzü, en lezzetli çay, en sevilesi sokak kedileri yine burada. Adadaki balkonum, martı sesleri, bir fincan kahvesinde huzur bulduğum tüm küçük şirin cafeler, ailem ve sevdiğim insanla yaşadığım tüm güzel anılar… Burada, burada ve burada.
Atalarımın emekleri, göz yaşlarıyla ıslattıkları bu toprakta. Onlar ne acılı zamanlar gördüler burada, bir kısmı yine de vazgeçmedi, gidenlerden olmadı… Ben kalanların torunuyum, nereden geldiniz sorusunun “Ben hep buradaydım .” cevabıyım. Pes etmek istemiyorum. Büyük dedelerime el veren, onları saklayan ve koruyan güzel insanların bugün de torunları bana el uzatıyor, o eli bırakıp gitmek istemiyorum. Bu kadar erken “Benden bu kadar!” diyemiyorum.
Hadi gittim diyelim, biliyorum ki ben televizyondan, Twitter’dan, geride bıraktığım akrabalarımdan yine Türkiye’yi takipte olacağım. Mekan değişecek ama derdim hep aynı kalacak benim. Gitmekle derdim değişmeyecek, bitmeyecek. Ben biliyorum, şimdi içinde bulunduğum mücadeleyi o zaman da dışardan izleyeceğim. Aklım burada kaldı diye evimde yine Türk kanallarını açıp, olan bitene olan tepkimi yine yazıp çizeceğim. Gittiğim ülkenin iç işlerinden daha çok ilgileneceğim Türkiye’de olup bitenlerle ve bu dışardan izleme hali hiç de kolay olmayacak.

Bir karar verip de ertesi gün valizimi toplayıp bir uçağa binip gidecek değilim. Ancak bu soruları cevaplamayı ertelemenin de en az bu konuda aceleci davranmak kadar yanlış olduğunu düşünüyorum.

Ortada verilmesi gereken bir karar varsa seçmeyi gerçekten istediğim yolu anlayabilmek için hep şu sorunun çeşitli versiyonlarını sorarım kendime:
Bir sihirli değnek olsa ve bir anda bütün yük omuzlarımdan gitse, maddi kısıtlamalar söz konusu olmasa bu kararım ne yönde olurdu?
Mesela;
1.     Giderdim. Ailemle.
2.     Ama öyle Amerikalara falan değil. Çok uzaklar olmasın.
3.     Avrupa’ya giderdim sanırım.
4.     Koç’u dondururdum. Okulumdan o ülkedeki başka bir okula transfer olurdum.
5.     Ayda bir gelirdim İstanbul’a. Minik yeğenimi, kuzenlerimi, aile büyüklerimi, arkadaşlarımı görmeye.
6.     Bir de her yaz üç ay kesin adada olurdum.
7.    Arabadan çok uçağa binerdim de denebilir.

Gün gibi ortada değil mi, gitsen bile gidemiyorsun işte. Bir ayağın illa ki burada olacak. İdeal şartlarda verilecek bir karar var, ama ideal şartlar yok. Bu yazıyı yazma amacım bir karara varmak değil kafamda uçuşan soruları şu kağıda geçirip bir de kendi gözümle görmekti. Neymiş şu nedenlerim, ne varmış bu kefelerde görelim dedim. Zamanla bazı nedenler silinir, belki yenileri eklenir; doğru bir zamanda doğru bir karar elbet verilir.
Önemli karar aşamalarında, gerçekten ne istediğinizi anlamaya çalıştığınızda, bu sihirli değnekli soruyu kendinize sormanızı öneririm.

Umarım faydalı bir yazı olmuştur.
​
Sevgiler,

Romina


0 Comments



Leave a Reply.

    Kimsin?

    Ben Romina, 21 yaşındayım; anne tarafından Malatyalı, baba tarafından Yozgatlı, Ermeni asıllı bir Türkiyeliyim. Türkiye’nin en favori azınlık grubu olmadığımız gerçeğinin bilincinde olmakla birlikte bir yanda ‘Hepimiz Ermeniyiz’ diyerek sesime ses katan, derdime ortak insanlarla diğer yanda ‘Hepiniz Ermenisiniz’ diye haykırıp Ermeni kelimesini her tür küfür ve kötülüğün karşılığı olarak kullanan bir kesimle beraber yaşıyorum. Böylesine ender bir tecrübeyi kendimi bildim bileli deneyimliyorum.
    Peki neler yaptım/ yapıyorum? Çok denedim, yeri geldi biriktirdiklerimden vazgeçtim; gezdim, çokça fotoğraf çektim, hep yazdım, asla dediğim ne varsa hepsini yaşadım. İstediğimi sanıp kendimi zorladığım ne çok şey varmış, vazgeçtim, vazgeçtiklerimle çoğaldım, yeni başlangıçlar yaptım. Önce kendimi sonra başkalarını anlamak için psikolojiyi seçtim, şimdi Koç Üniversitesi’nde ikinci sınıfın başındayım. Anladıklarımı anlatmadan olur mu hiç? Güzel şeylere sebep olsun diye kendime yazdım, Instagram’da yazdım; tanımadığım kalplere, fikirlere dokunabilmek için paylaştım. İyi ki paylaştım.
    Şems-i Tebrizi’nin söylediği gibi: "Bir şey yap güzel olsun. Çok mu zor? O vakit güzel bir şey söyle. Dilin mi dönmüyor? Öyleyse güzel bir şey gör veya güzel bir şey yaz. Beceremez misin? O zaman güzel bir şeye başla. Ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta…"
    Şimdi buradayım, güzel bir iş ortaya çıkarmaya niyetli… Hadi başlayalım!

    Archives

    July 2017
    January 2017
    December 2016
    October 2016

    RSS Feed

Powered by
✕