Bu sene projeye dayalı eğitim felsefesiyle haşır neşir olma fırsatım oldu. Özellikle bağımsız/özel okulların son zamanda benimsemeye çalıştığı eğitim metodu ezbere dayalı olmayan, öğrencilerin bir şey “yaratabilecekleri” ve üretebilecekleri platformlar hazırlayan bir sistem. Gerçekten de geri dönüp lise ve ortaokul yıllarımıza baktığımızda ezberlediklerimizin değil, ürettiklerimizin aklımızda kaldığını fark edeceğiz.
Haftalardır öğrencilerimin üzerinde çalıştığı bir edebiyat projesinden son derece zevk alıyorum ve öğrencilerim kendi projelerini yaratırken, ben de kendiminki üzerine düşünüyorum. 8. sınıf öğrencilerimin üzerinde çalıştığı proje bir şiir antolojisi projesi. Son dört haftadır her gün derse geliyorlar, sınıfta bulunan şiir kitaplarını karıştırıp, binlerce şiir arasından, gerçekten kendileri için özel bir şey ifade eden, kişiliklerinden bir parçayı yansıtan şiirler arıyorlar. Projenin sonunda, her öğrenci yaklaşık 15 şiir seçecek ve seçtikleri her şiir için kendileri adına neden anlamlı olduğunu ifade eden bir paragraf yazacaklar. Bu projedeki temel amaç “Bu şiirin anlamı…” “Bu şiir bununla ilgili…” gibi anlatım tarzlarından kaçınmak. Onun yerine “Bu şiir beni böyle hissettiriyor” “Bu şiir bana bunu düşündürüyor” “Bende şu gibi duyguları uyandırıyor” gibi daha kişisel, daha özel, daha duygulara ve anılara yönelik bir bakış açısı benimsemek. Haftalardır kendi şiir antolojime hangi şiirleri koyacağımı düşünüyorum. Bu yazıyı yazma sebebim size benim için değerli olan bazı şiirlerden bahsetmek, neden benim bir parçamı yansıttıklarını açıklama girişiminde bulunmak ve sizi de kendi şiir antolojisiniz üzerinde düşünmeye davet etmek. Siz koyacağınız şiirleri düşünmeden önce size birkaç kuraldan bahsetmek istiyorum: 1. Bir şairin birden fazla şiirini koymamaya çalışın. Eğer olmazsa olmaz diye düşünüyorsanız da son limitiniz şair başına en fazla iki şiir olmalı. 2. Antolojinizdeki en az bir şiir sizden farklı bir ülkede yaşamış, sizden farklı bir dil konuşan bir şairden olmalı 3. Antolojinizdeki en az bir şiir, farklı bir tarihi döneme ait olmalı 4. Antolojinizdeki bir şiir ise çocukluğunuzdan hatırladığınız bir şiir olmalı Hala benim için özel olan 15 şiire karar vermiş olmasam da, “kesin” koyarım dediğim birkaç şiirden bahsetmek istiyorum 1. Song of Myself - Walt Whitman Walt Whitman’ın bu 52 parçadan oluşan şiiriyle yaklaşık üç sene önce tanıştım. Kendimden emin olmadığım, kaygılı ve stresli hissettiğim zamanlarda, Walt Whitman’ın şiiri beni hep sakinleştirdi, kendimi sevmeyi, kendime iyi davranmayı hatırlattı bana. Walt Whitman okuyucularını kendileriyle barışık olmaya, açık görüşlü olmaya ve algılarını açık tutmaya davet ediyor. Mesela diyor ki, “Kendimle mi çelişiyorum? Pekala kendimle çelişiyorum. İçim geniş ve kalabalık.” Sonra diyor ki, “Kendim gibi hayattayım. Dünyadaki her bir insan varlığımdan haberdar olsa da kendimle mutluyum, dünyadaki hiç bir insanın varlığımdan haberi olmasa da memnunun.” Kendim başta olmak üzere, hata yaptığımızda, kaygılarımız olduğunda, bazen de hiç sebepsiz, kendimize o kadar kötü davranıyoruz ki, Walt Whitman’ın çağrısı hepimizin ruhuna iyi gelecek diye düşünüyorum. 2. “When all the others were away at Mass” - Seamus Heaney Seamus Heaney’nin bu şiiriyle tanışalı çok vakit geçmedi ve duyduğum andan beri kalbimde özel bir yer etti. Seamus Heaney bu şiirinde evindeki herkes kiliseye gitmişken, kendi annesiyle baş başa verip evde patates soyuşlarını anlatıyor. O anda, yan yana birlikte patates soyarlarken, annesiyle daha önce hiç hissetmediği kadar yakın hissettiğini soyluyor Heaney. Beni tanıyan herkes anneme olan düşkünlüğümü bilir. Ve Heaney gibi, geri dönüp baktığımda, annemle olan en özel anlarımı, ona en yakın hissettiğim anları hayal etmeye çalıştığımda aklıma Ataköy’deki evimizin mutfağı geliyor. Yan yana oturup camdan bakıp dışarıyı izlememiz. Annemin bana yeni öğrendiği bir takı tekniğini öğretişi. Ünlü havuçlu kek ve kahve eşliğinde sohbetler…. Bu şiiri duyar duymaz kesip buz dolabıma astım. Annem hep yanımda, hep mutfağımda olsun diye. 3. Tahir ile Zühre - Nazim Hikmet Bu şiirle tanıştığımda Mardin’de bir sosyal sorumluluk projesindeydim. Projemizin son günüydü, birlikte çalıştığımız çocuklar bizimle marifetlerini paylaşmak istiyordu. Kimisi kalkıp “mini mini bir kuş” söylüyordu, kimisi gitar çalıyor, kimisi de “kolbastı” oynamayı öğretiyordu bize. Aralarından biri de kalkıp “Tahir ile Zühre”’yi okudu. O kadar heyecanlıydı ki bir nefeste okudu şiiri, 12 yaşından büyük değildi şiiri okuyan oğlan. Şiir çarptı beni. Özellikle bazı dizeleri o kadar anlamlıydı ki aklımdan çıkmıyordu, tekrar ediyordum sürekli kafamda. “Bütün iş Tahir ve Zühre olabilmekte yani yürekte…” “Sen elmayı seviyorsun diye onun da seni sevmesi şart mı?” Simdi geri dönüp baktığımda şiirin bende olan etkisini daha iyi anlıyorum sanırım. Küçücük bir çocuğun kalkıp bize yürekten bahsetmesi. Biz kendimizden şüphe duyarken, cesaretsiz hissederken, korkularımızla yüzleşemezken, Zühre’nin sevmediği bir Tahir’in Tahir‘liğinden bir şey kaybetmeden sevmeye devam etmesinin düşüncesi... Bütün işin yürekte olduğu gerçeği… Aklımda daha ne şiirler var. Sylvia Plath, Adrienne Rich, Cemal Süreya, Murathan Mungan, Edip Cansever, e.e. cummings, Anne Sexton… Beni etkileyen, bana öğreten, beni ben yapan dizeler. Şimdi sizi davet ediyorum. Siz ne koyardınız antolojinize, düşünün. O kadar huzur veriyor ki insanın kendini şiir yoluyla keşfetmesi.
2 Comments
|
Kimsin?
Ben, Sedef. İstanbul’da büyüdüm. Tufts Üniversitesi’nde Edebiyat ve Müzik okudum, geçen sene mezun oldum. Okulumun son senesinde "ben okumadan, öğrenmeden nasıl duracağım" kaygıları su yüzüne çıktı - buradan yola çıkarak işim öğrenmek olsun istedim. Bu sene Boston'daki bir ortaokulda İngilizce, Sosyal Bilimler ve Tiyatro derslerinde asistan eğitmenlik yapıyorum - daha bir ayda çocukların bana öğrettiklerini duysanız şaşarsınız. Araştırmak, sorgulamak en büyük hobim. Edebiyat, Film ve Cinsiyet Teoremi üzerine çalışmayı hedefliyorum - en kapsamlı araştırmam Feminizm ve Postmodernizm üzerine. Beni tanıyan kime sorsanız çok meraklı olduğumu söyler. Beni iyi tanıyan kime sorsanız, anneme çok düşkün olduğumu bilir. Anneme sorsanız, dağınıktır der. Belki birkaç ay sonra kendimi tanıtacak olsam bazı şeyler çıkarıp, bazı şeyler eklemem gerekir; hayatla ilgili beni heyecanlandıran da bu herhâlde. Daha keşfedecek çok şey var. Archives
November 2017
Categories |